Birazdan parmak uçlarımızın değeceği toprağı ,
Kirleten sefil şarlatanlar...
Zaman sahte bir akış halinde ,
Oyun tüm kartlar açılana kadar devam edecek ,
Orgazm olurcasına mutlu olacak ,
Kazanan talihsizler...
Daha çok yalan isteyen,
İhanete doymamış asalaklar...
Hükümetler,
Açlar,
Koloniden dışlanmış kimsesizler,
Çocuklar ve orospular...
Hepimiz zehirliyiz, hepimizi zehirlediler ...
2 Ekim 2012 Salı
19 Temmuz 2012 Perşembe
Heyecan Yok
Heyecansızca labirentin içinde köşelere çarparak ilerleyen bir pinpon topu gibi yürüyorum sokakta.İlham veren insanlara , tutkularımı hatırlatan duygulardan uzaklaşıyorum.Zaman tahmin ettiğimden daha mı erken hızlandı acaba yoksa ben mi ağırlaşıyorum zaman karşısında.Adım adım düşünceler geçerken zihnimden , bir anda sıralanıyor tüm boktanlıklar.Sonra son günlerde ağzıma takılan yüreğime takılan yegane laf ; bu ülkeyi , bu şehirleri seviyorum ama burada yaşamayı sevmiyorum... Başka zamanları başka insanları merak ediyorum , mesela Efes ya da 1920 lerin Paris'i ...
Biri deniz kenarına kurulmuş muhteşem mimarisiyle kültürlerin kesiştiği, cilalı taş devrinden , İskender dönemine uzanan bu kentte çırılçıplak dolaşıp sarhoş olarak belki kumral bir hatunla takılabilirdim... Ya da 1920 lerde Paris...Kentin daracık taş yollarında birbirinden tuhaf sanatçıların etkisinde ki bu yerde yaşamak . Tüm evren gizli bir dokunuşla salt bir kitlenin etrafında dönüyor , parmaklarım yumuşaklığından orgazm olurken gökyüzünün, boyun eğmeden , olabildiğince özgür , çılgın ve sansürsüzce yaşamı sanata alet etmeyi isterdim ya da ne varsa hepsini çılgın bir ressam gibi birbirine karıştırmayı...Başarılı olmak umrumda değil .
Sosyalizmin ardında bıraktığı enkazı fırsatçılıkla evirip çevirip kölelerin sırtından yükselen modernizme çeviren kapitalizmin çöküşü ve modernizminde şu anda bu yolda hızla ilerliyor olması insanları uyandıracak mı bilemem ama aslında açgözlülüğünün kurbanı insanoğlunun çektikleri tümüyle aşağılık ruhlarının hakettiği olaylar.Herşey çöktüğünde tüm bu adlandırmalarla içi boş yaşam biçimleri ortadan kalktığında geride kalacak olan heyecansız , aynı filmleri izleyip aynı yemeklerden hoşlanan, belki de tümüyle aynı zevklere sahip sıradanlığına çeşitli bahaneler tutturmuş insanlar olacak ama bu benim hayalgücümden öte birşey değil farkındayım...
Kalıpların dışında bir varlık olduğuna inanırım zihinlerin , kelimelerin,notaların ve sahnelerin ...Birbirini becermekten ileri gidemeyen ulusların sahte diplomasisini izleyerek geçen günlerin içinde heyecanımı körükleyecek birşey bulamamamın nedenini anlayamıyorum ?
Sıkıldım bu kısır döngüden sussan nereye kadar , şarkı söylesen nereye kadar ? Kimse hissetmedikçe , kimse duymadıkça kimseyle paylaşamadıkça gerçekten varlığının bir manası olacak mı ?
Biri deniz kenarına kurulmuş muhteşem mimarisiyle kültürlerin kesiştiği, cilalı taş devrinden , İskender dönemine uzanan bu kentte çırılçıplak dolaşıp sarhoş olarak belki kumral bir hatunla takılabilirdim... Ya da 1920 lerde Paris...Kentin daracık taş yollarında birbirinden tuhaf sanatçıların etkisinde ki bu yerde yaşamak . Tüm evren gizli bir dokunuşla salt bir kitlenin etrafında dönüyor , parmaklarım yumuşaklığından orgazm olurken gökyüzünün, boyun eğmeden , olabildiğince özgür , çılgın ve sansürsüzce yaşamı sanata alet etmeyi isterdim ya da ne varsa hepsini çılgın bir ressam gibi birbirine karıştırmayı...Başarılı olmak umrumda değil .
Sosyalizmin ardında bıraktığı enkazı fırsatçılıkla evirip çevirip kölelerin sırtından yükselen modernizme çeviren kapitalizmin çöküşü ve modernizminde şu anda bu yolda hızla ilerliyor olması insanları uyandıracak mı bilemem ama aslında açgözlülüğünün kurbanı insanoğlunun çektikleri tümüyle aşağılık ruhlarının hakettiği olaylar.Herşey çöktüğünde tüm bu adlandırmalarla içi boş yaşam biçimleri ortadan kalktığında geride kalacak olan heyecansız , aynı filmleri izleyip aynı yemeklerden hoşlanan, belki de tümüyle aynı zevklere sahip sıradanlığına çeşitli bahaneler tutturmuş insanlar olacak ama bu benim hayalgücümden öte birşey değil farkındayım...
Kalıpların dışında bir varlık olduğuna inanırım zihinlerin , kelimelerin,notaların ve sahnelerin ...Birbirini becermekten ileri gidemeyen ulusların sahte diplomasisini izleyerek geçen günlerin içinde heyecanımı körükleyecek birşey bulamamamın nedenini anlayamıyorum ?
Sıkıldım bu kısır döngüden sussan nereye kadar , şarkı söylesen nereye kadar ? Kimse hissetmedikçe , kimse duymadıkça kimseyle paylaşamadıkça gerçekten varlığının bir manası olacak mı ?
24 Nisan 2012 Salı
Olan biten neyse oldugu gibi ...
Bunaltıcı kalabalık içerisinde gözlerin içerisine dimdik bakıyorum sadist bir röntgenci gibi , iğreniyorum zorlukları yaratanlardan ...Yatağımdan kalkmak istemiyorum şarabım bitene kadar devam sonra bira ama dur bir dakika senin bir statün yok mu dostum ? Hani o hayranlık uyandıran insan olma arzuların sıkıcı ilişkilerde laf ebelikleriyle eğlencenin dozunu kendine göre ayarladığın zamanlar hissettiklerinin bir önemi yok mu ? Becermek istiyorum bu fena halde kıstırılmış ruhları , çözümsüzlükten geberircesine nefes almaktan bıkmıyor piç kuruları ... Kafamın iyi olması dışında umursamıyorum diğerlerini tam olarak şu anda , onların da benimle ilgilendiklerini sanmıyorum zaten tüm bir ruhun sıradışı olma denemelerinde kaçıncı tekrar çekim bu muamma ama biraz daha yaklaşıyor gibi herşey ...Külliyen yalan olsa da sevgilerin uzaklaştığı zar zor dakikalara iliştirilmiş kısa konuşmalardan ibaret kardeşlikler, aşklar ve arkadaşlıklar...Hani ortak heyecanı yaşadığımız maceralar .Anlatmak istediğim ne bilmiyorum , aşkı mı , eğlenceyi mi yoksa klişe dramları mı anlatmayı arzuluyorum ? Umursamazlığın doruklarında , kendimi dinlemeyi istiyorum ve beğenilmese de yazdıklarım , çaldıklarım , konuştuklarım ve hatta hissettiklerim mutluyum sadece tek eksik yumuşak ellerden akan sıcak kakao tadındaki o şefkat.Bunu şu an tenimde hissetmeyi istiyorum dostum testosteronun bana yaptığı bir kıyak işte ...
Yazılanların edebi bir değeri yok , hatta hiçbir şekilde önemi yok hissedilenler bunlar , olan biten neyse olduğu gibi ... Yalın , samimi ve naifçe tadılan duyguların ortaya karışmış , sokaklara düşmüş yalnızlık hali bunlar ...
C.B.
20 Nisan 2012 Cuma
Bir aşk için
yapabileceğin her şeyi yaptığına inanıyorsan ve buna rağmen hala yalnızsan,
için rahat olsun. Giden zaten gitmeyi kafasına koymuşturve yaptıkların onun
dudağında hafif bir gülümseme yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır. Sen
kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya hazırdır.Hani ağzınla kuş
tutsan 'Bu kuşun kanadı neden beyaz
değil?' diye bir soruyla bile karsılaşabilirsin. İki ucu keskin
bıçaktır bu işin...Yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın her
zaman... Bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur. İyi halin cezanda indirim
sağlamaz. Sen, 'Ama senin için şunu
yaptım' derken o, 'şunu
yapmadın' diye cevap verecektir ve ne söylesen karşılığında
mutlaka başka bir iddiayla karşılaşacaksındır. Üzülme, sen aşkı yaşanması gerektiği
gibi yaşadın.Özledin, içtin, ağladın, güldün, şarkılar söyledin, düşündün,
şiirler yazdın. 'Peki o ne yaptı'
deme. Herkes kendinden sorumludur aşkta. Sen aşkını doya doya yaşarken o
kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu. Bir insan eksik yaşıyorsa, ve bu
eksikliği bildiği halde tamamlamak İçin uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki
onun için?
Hayatı ıskalama
lüksün yok senin. Onun varsa, bırak o lüksü sonuna kadar yaşasın. Her
zaman ki gibi yaşayacaksın sen. 'Acılara
tutunarak' yaşamayı öğreneli çok oldu. Hem ne olmuş yani,
yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil. Sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek
kişiye bağlamadın ki.... Epeydir eline almadığın kitaplar seni bekliyor. Kitap
okurken de mutlu oluyorsun Unuttun mu? Kentin hiç görmediğin sokaklarında gezip
yeni yaşamlara tanık olmak da keyif verecek sana... Yine içeceksin rakını
balığın yanında. Üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü de cabası...
Sen yüreğinin sesini
dinleyenlerdensin ve biliyorsun asıl olan yürektir. 'Yürek sesi ne?' bilmeyenler, ya da
bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma; yasadığın sürece o yürek var
olacak seninle birlikte. Sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın
sevda duygusunu... Elbet bitecek güneşe hasret günler. Ve o zaman kutuplarda
yetişen cılız ve minik bitkiler değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini...
Nazım Hikmet RAN
14 Nisan 2012 Cumartesi
12 Nisan 2012 Perşembe
Masanın üstünde parmaklarıma dokunan beyaz kağıdın merhameti ve şefkatine sığınıyorum.Yeniden duyuluyor o heyecanlı sesler , ne temasal bir doğruluk hali bu , ne de satın alınmış bir soyluluk...Korkak gölgelerin erişemeyeceği bir duygusallık ...Zorluklarla yıkanıyor hissettiklerimiz , sertçe vuruyoruz ayağımızı toprağa , öfkeyle duymayı arzuladığımız gürültüyü susturuyor toprak ...Öngörülmemiş buluşlar , satılık duygu tapınakları , omzumdaki kambur hayaller...Korkulukları yıkılıyor hafızamızın , dayanılması güç azgın rüzgarlar köklüyor tüm anıları ... Ayağa kalkıp direnmemiz gerektiği an da gecede diz çökmüş ışıksız bir dinlenişin esaretini yeğliyoruz .Düşlerin kıyısında güvendeyiz şimdi ...
Kurtuluş umudu tükeniyor , tanrı dikkatle izliyor soluk alışımızı, ürkütücü bir şüpheyle dolu kalbimiz ya bu basit oyunda başarısız olursak ?
Dokunuşlarımız hırçınlaşsa da şımarık bir çocuktan farksız ruhumuz , gözlerimize yalnızlığın kokusu sinmişken dilediğin kadar takıp takıştır eğlenceleri ruhuna ...
İnandığınız yüce zekanın çıkışı bulması olası mıdır ? Amansız bir mücadelenin ortasındayız dostlarım ...
C.B.
Kurtuluş umudu tükeniyor , tanrı dikkatle izliyor soluk alışımızı, ürkütücü bir şüpheyle dolu kalbimiz ya bu basit oyunda başarısız olursak ?
Dokunuşlarımız hırçınlaşsa da şımarık bir çocuktan farksız ruhumuz , gözlerimize yalnızlığın kokusu sinmişken dilediğin kadar takıp takıştır eğlenceleri ruhuna ...
İnandığınız yüce zekanın çıkışı bulması olası mıdır ? Amansız bir mücadelenin ortasındayız dostlarım ...
C.B.
7 Nisan 2012 Cumartesi
I.
Sımsıcak renkler ,
Karışıyor gülümseyişlere ,
Gecenin bir yerinde ,
Soğuktan kaçışan aşıklar ve
Kalplerinde büyük endişeleri …
Buz tutmuş yollarda ,
Hızla yaşanıyor eğlence ,
Parmak uçlarımda sıcaklığını hissediyorum
Keyifle bir şarkı
mırıldanıyorum içimden ,
Fonda uğultusunu duyuyorum yağmurun ,
Sevgiyi ve karmaşayı çağrıştırıyor bana …
Seviyorum bu ıssız şarkıyı .
Bakışlarına takılıyorum ,
İçime doğru akan bir nehir gibi o an ,
Kucaklaşıyor kederli gözlerimle …
Boş ve beyaz bir kağıttı umutlarımız ,
Ah ne tatlı …
Keyfekeder bir ait oluş bizim ki ,
Güzelliği de bu ya
Yorgun bir gecenin sonunda ,
Sevgiliye sarılıp çırılçıplak uyumak gibi,
İçtenliğin en derininden gelip okyanuslara yelken açmak gibi
sevgilim…
II.
Bembeyaz bir kağıda hayalleri yazmak gibi doğrudan özgürlüğe
giden başka bir yol yok…
Kalbimin karanlık köşelerinde ,
Aylak günahlar dolanıyor ,
Gidecek bir yeri olmayan evsiz bir çocuk ,
Çocuk adımlarıyla sahip olamadıklarına hükmediyor .
Suskun tanrıların alışkanlıklarıyla bir savaş yükseliyor ,
O kayıp sokakta …
Çevredeki etkileri görmeden ,
Akışına kapılmadan sıradanlığın ,
Küçük bir bebeğin gülümsemesi gibi
Muhteşem saflıktan söz ediyorum …
Çarpışan duygulara rastlıyorum kaldırımlarda ,
Kendinden kaçmak için çırpınan insanlarla dolu sokaklar …
Bu büyük bir savaş dostlarım ,
Değeri yokmuş gibi sözcüklerimin ,
Kalbimde savrulan sararmış yapraklar kadar …
Vaadim yok benim ,
Bildiklerim ve gördüklerim var ,
Karmakarışık anatomimiz ve gerçeklerimiz ,
Benzersizi her birinizin ayrı ayrı fark etmeden hissetmesini
istiyorum ,
Elimizde var olan aylaklıklar , serserilikler büyük
felaketler ,
O kadar yakın ki mutluluklara , sevgilere …
Özgür bırakın duygularınızı ve o muhteşem mutluluklarınızı
C.B.
6 Nisan 2012 Cuma
Ölüm üzerine ...
Sadece nefes almak istemiyorum , sadece dokunmak ya da sadece duymak değil amacım , tüm yaşananlar zamanın esaretinde zaten buna rağmen duyumsayamadan derinlerde ,yaşamak istemiyorum.Yaşlanmak istemiyorum.Hafızalarda genç ve tuhaf heyecanları olan adam olarak kalmak niyetindeyim...Buna cesaret edebileceğimi merak ediyorsanız bu büyük bir muamma ...Acıyorum sahte düşlere kapılmışlara , aldanmışlara ve tüm saflığını koruyanlara...Göremezler , boğulmamaya çalışarak yaşadıkça daha çok boğulduklarını , güvenerek modern insana daha derin aldanışlar yaşadıklarını ...Üzgünüm onlar adına kimse bu yavşaklığın insanlık hali olarak yeryüzüne sunulacağını tahmin etmemiştir . Şu mümkün ki bencillik ve çirkin egolar uğruna feda edilen hayaller duygular büyük bir zulmü taşıyor toprak üstünde yaşayanlara.Kaç ayaklı bir canlı olduğun , nasıl seks yaptığın ya da homo olman farketmez tümüyle hışmına uğrarsın aç gözlülüğün ve merhametsizliğin...Değişiyor bakışlar , hiçbir zaman geri dönüşü olmayacak bir yolda ilerliyoruz , inanmak güç , çekilen acının yaptırabileceklerini
kestirmek çok güç , elinde içkinle izlemek büyük zevk tanrıyı anlamak zor değil ...
Yaşlılığımı göremeyecekler , sudan gelen tekrar suya gidecek ve ben denizin birinde küller halinde savrulacağım günü gelince bu ölümden ya da yaşlılık korkusu değil henüz çok zaman var bu yolculuğa durun ve düşünün, sakinleşin soluklanın ...
C.B.
Elden düşmüş duygular
Kış güneşi yaklaşırken ,
Üstü kapalı bu trajedide rüzgarlı bir akşamüstü
,
Elden düşmüş duygular iteleniyor mavi yaz
gecelerinden uzaklara
Yalnızlık ucuz pansiyon odalarında ,
Modası geçmiş sarhoşlukla kucaklaşmış ,
Suskun eski bir dost ...
Konuşmayacağım ,
Çıplaklıktan, sarhoşluktan hiçbirşeyden .
Sessizce kaybolacak gözlerim ,
Yakamozu paramparça edip geçen
Yorgun gemicinin avuçlarındaki yosunlu kürek
gibi o kalbim ,
Patavatsız , gülünç ...
Kolay kolay beğenmez kalbim gözlerim gibi
,
Siyah boşluklarda bir kısır döngü ,
Karanlık sokaklarda uykusuz ağzı bozuk ,
Merhametli bir evsiz ...
Hiç şüphesiz büyümü kaybediyorum ,
Sahiplendikçe birini ,
Gözlerinde kayboluşumu izliyorum hiç
varolmamışçasına ,
Anlaşılmamışçasına ...
Zamanı israfa çeviren insanlar ,
Gülerek bakarlar suratıma,
İnançlarının zirvesinde uçsuz bucaksız
korkularını unuturlar bir an ,
Baktıkları aynalar göstermez kendilerini
ve
Kendimi adadıklarım uzaklaşırlar benden ,
Tuhaf ve sıcak hayallerimden ....
C.B.
31 Mart 2012 Cumartesi
Charles Bukowski
İnsanlar hafızalarda bıraktıkları anıları kadar değerlidir. Ayaklarımızın altındaki bu eski şehir, çıktığımız yokuşlar, nefes nefese yaşadığımız ,iliklerimizde hissettiğimiz sevgi vaat edilen tüm o hayalleri yakınlaştırıyor ruhumuza.Sensizliğin dayanılmaz şizofren zamanlarında her gece sızdığım bu kırmızı koltukta kaybolan gözyaşları ve umutların arasında yaşıyorum. Saf aşkı yazıyorum , yeryüzünde bulunmasını arzu ettiğim o nadir sevgiler bu sayfada hayat bulacak.
Odanın köşesinde unutulmuş sana aldığım kitabın ilk sayfası gözlerimde , günlerdir unutulmuş bir ayıraç gibi ruhum o kitabın sayfaları arasında.Umutsuzluk , acı çekmek dert değil de kim bilebilirdi ki hayatımı renklendiren kahkahalarının gözlerimin önünde tüm gece oynayan bir korku filmi halini alacağını.
Tanıdık sokaklar, değişmiş insanlar, beni karşılayan anılar yürek ısıtan buruk bir duygu...
Yalnızlık ucuz pansiyon odalarında , modası geçmiş sarhoşlukla kucaklaşmış eski bir dost yeniden.Yorgun gemicinin avuçlarındaki yosunlu kürek gibi kalbim , patavatsız, gülünç ve acımasız zaman.
Karanlık sokaklarda ağzı bozuk dostlarla buluşma vakti yeniden, küfürbaz ,ateşli kavgaların ortasında kalbimizdeki ateşi ne kadar olduğu umrumuzda değil dindirebildiği kadar dindirmesi için çarpışacağız.Hiç şüphesiz büyümüzü kaybedeceğiz günün birinde.
C.B.
Odanın köşesinde unutulmuş sana aldığım kitabın ilk sayfası gözlerimde , günlerdir unutulmuş bir ayıraç gibi ruhum o kitabın sayfaları arasında.Umutsuzluk , acı çekmek dert değil de kim bilebilirdi ki hayatımı renklendiren kahkahalarının gözlerimin önünde tüm gece oynayan bir korku filmi halini alacağını.
Tanıdık sokaklar, değişmiş insanlar, beni karşılayan anılar yürek ısıtan buruk bir duygu...
Yalnızlık ucuz pansiyon odalarında , modası geçmiş sarhoşlukla kucaklaşmış eski bir dost yeniden.Yorgun gemicinin avuçlarındaki yosunlu kürek gibi kalbim , patavatsız, gülünç ve acımasız zaman.
Karanlık sokaklarda ağzı bozuk dostlarla buluşma vakti yeniden, küfürbaz ,ateşli kavgaların ortasında kalbimizdeki ateşi ne kadar olduğu umrumuzda değil dindirebildiği kadar dindirmesi için çarpışacağız.Hiç şüphesiz büyümüzü kaybedeceğiz günün birinde.
C.B.
29 Mart 2012 Perşembe
Modern insan, kendi hapishanesinde ,kendi egosuyla enteresan günler geçirirken, yalnızlığın ruhuma anormal bir takma isim gibi yapıştığını düşünüyorum.Onunla mutlu olmadığım bariz ama öyle şeyler görüyorum ki , ışıl ışıl duygular , berrak yüzler ve aşkın direnişi.Toprağın canlılığı ayaklarımda hissediliyor
ve aklıma takılan tek şey şu anda bu ruhun adandığı tek yaratığın bu topraklar üzerindeki en umursamaz dişi olduğu gerçeği ... Bedenim soğuduğunda tüm değerini yitirdiğinde mi bitecek bu eziyet bilemiyorum.
Aşksızlığın yarattığı özlem çılgın bir buluş , kendi gerçekliğimi sorguladım , anlam veremediğim davranışlarımı ... Kabulleniyorum ki arada bir hayvani iç güdülerle yaşıyorum bu içgüdüler genellikle cinsellik içermekte sevgili dostlar.Şaşırtıcı olmadı bu sizin için ama bende sizin politikanızı ve girdiğiniz o aşağılık cinsel ilişkilerinizi sevmiyorum.
Vahşilik , sınırsızlık ve son olarak bağlılık ya da bağsızlık mı demeliyim.
Sadakatin esareti toplumun genç erkeklerinin sırtında ağır bir yük kesinlikle, büyük delilik tüm yaşanılanlar çok büyük bir devinim.Şu anda gezegende aynı anda kaç insan birbirinden hoşlanıyor , kaçı orgazmın doruklarında uçuyor ve kaçı sevdiği kadınla sevgisine sahip çıkarak ona sarılıyor ?
Gözlerdeki sıcaklık , tenlerin dokunuşunun verdiği huzur ve tarif edilemez o narin öpüşler kaç genç erkeği çıldırttı ve vahşiliğin kucağından koparıp aldı bilinmez ama bu kendini adama bilinci içerisinde evrenin ve o tuhaf çekimin kutsallığına inanarak uçulan o masmavi hayallerle dolu gökyüzü , yalnız ve naif ruhlar için kutsal bir yolculuk sayılabilir. Aşksızlığın yarattığı o çıldırtan duyguları gözardı etmeyin, sizler onları yaşayarak bu kutsal yolculuğun değerini kavradınız , aylarca günlerce yalnızca kendinizle insanların arasında yaşadınız onların yozluklarına tanık oldunuz ve sorguladınız olanı biteni .İşte o zarif yaratıktan bahsederken gülümsüyorsunuz , Lennon size şarkılar söylüyor , dans ediyorsunuz hissediyorsunuz saplantısız huzurlu ve en önemlisi yozluklardan uzak kendinize özgü yaşıyorsunuz ...
C.B.
ve aklıma takılan tek şey şu anda bu ruhun adandığı tek yaratığın bu topraklar üzerindeki en umursamaz dişi olduğu gerçeği ... Bedenim soğuduğunda tüm değerini yitirdiğinde mi bitecek bu eziyet bilemiyorum.
Aşksızlığın yarattığı özlem çılgın bir buluş , kendi gerçekliğimi sorguladım , anlam veremediğim davranışlarımı ... Kabulleniyorum ki arada bir hayvani iç güdülerle yaşıyorum bu içgüdüler genellikle cinsellik içermekte sevgili dostlar.Şaşırtıcı olmadı bu sizin için ama bende sizin politikanızı ve girdiğiniz o aşağılık cinsel ilişkilerinizi sevmiyorum.
Vahşilik , sınırsızlık ve son olarak bağlılık ya da bağsızlık mı demeliyim.
Sadakatin esareti toplumun genç erkeklerinin sırtında ağır bir yük kesinlikle, büyük delilik tüm yaşanılanlar çok büyük bir devinim.Şu anda gezegende aynı anda kaç insan birbirinden hoşlanıyor , kaçı orgazmın doruklarında uçuyor ve kaçı sevdiği kadınla sevgisine sahip çıkarak ona sarılıyor ?
Gözlerdeki sıcaklık , tenlerin dokunuşunun verdiği huzur ve tarif edilemez o narin öpüşler kaç genç erkeği çıldırttı ve vahşiliğin kucağından koparıp aldı bilinmez ama bu kendini adama bilinci içerisinde evrenin ve o tuhaf çekimin kutsallığına inanarak uçulan o masmavi hayallerle dolu gökyüzü , yalnız ve naif ruhlar için kutsal bir yolculuk sayılabilir. Aşksızlığın yarattığı o çıldırtan duyguları gözardı etmeyin, sizler onları yaşayarak bu kutsal yolculuğun değerini kavradınız , aylarca günlerce yalnızca kendinizle insanların arasında yaşadınız onların yozluklarına tanık oldunuz ve sorguladınız olanı biteni .İşte o zarif yaratıktan bahsederken gülümsüyorsunuz , Lennon size şarkılar söylüyor , dans ediyorsunuz hissediyorsunuz saplantısız huzurlu ve en önemlisi yozluklardan uzak kendinize özgü yaşıyorsunuz ...
C.B.
27 Mart 2012 Salı
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)