19 Temmuz 2012 Perşembe

Heyecan Yok

Heyecansızca labirentin içinde köşelere çarparak ilerleyen bir pinpon topu gibi yürüyorum sokakta.İlham veren insanlara , tutkularımı hatırlatan duygulardan uzaklaşıyorum.Zaman tahmin ettiğimden daha mı erken hızlandı acaba yoksa ben mi ağırlaşıyorum zaman karşısında.Adım adım düşünceler geçerken zihnimden , bir anda sıralanıyor tüm boktanlıklar.Sonra son günlerde ağzıma takılan yüreğime takılan  yegane laf  ; bu ülkeyi , bu şehirleri seviyorum ama burada yaşamayı sevmiyorum... Başka zamanları başka insanları merak ediyorum , mesela Efes ya da 1920 lerin Paris'i ...
Biri deniz kenarına kurulmuş muhteşem mimarisiyle kültürlerin kesiştiği, cilalı taş devrinden , İskender dönemine uzanan bu kentte çırılçıplak dolaşıp sarhoş olarak belki kumral bir hatunla takılabilirdim... Ya da 1920 lerde Paris...Kentin daracık taş yollarında birbirinden tuhaf sanatçıların etkisinde ki bu  yerde yaşamak . Tüm evren gizli bir dokunuşla salt bir kitlenin etrafında dönüyor , parmaklarım yumuşaklığından orgazm olurken gökyüzünün, boyun eğmeden , olabildiğince özgür , çılgın ve sansürsüzce yaşamı sanata alet etmeyi isterdim ya da ne varsa hepsini çılgın bir ressam gibi birbirine karıştırmayı...Başarılı olmak umrumda değil .

Sosyalizmin ardında bıraktığı enkazı fırsatçılıkla evirip çevirip kölelerin sırtından yükselen modernizme çeviren kapitalizmin çöküşü ve modernizminde şu anda bu yolda hızla ilerliyor olması insanları uyandıracak mı bilemem ama aslında açgözlülüğünün kurbanı insanoğlunun çektikleri tümüyle aşağılık ruhlarının hakettiği olaylar.Herşey çöktüğünde tüm bu adlandırmalarla içi boş yaşam biçimleri ortadan kalktığında geride kalacak olan heyecansız , aynı filmleri izleyip aynı yemeklerden hoşlanan, belki de tümüyle aynı zevklere sahip sıradanlığına çeşitli bahaneler tutturmuş insanlar olacak ama bu benim hayalgücümden öte birşey değil farkındayım...


Kalıpların dışında bir varlık olduğuna inanırım zihinlerin , kelimelerin,notaların ve  sahnelerin ...Birbirini becermekten ileri gidemeyen ulusların sahte diplomasisini izleyerek geçen günlerin içinde heyecanımı körükleyecek birşey bulamamamın nedenini anlayamıyorum ?

Sıkıldım bu kısır döngüden sussan nereye kadar , şarkı söylesen nereye kadar ? Kimse hissetmedikçe , kimse duymadıkça kimseyle paylaşamadıkça gerçekten varlığının bir manası olacak mı ?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder